29 Mayıs 2013 Çarşamba

Doğru zaman,doğru karar veeee "Dikkat Bebek Varrrr!" :))

   Bir karar veriyorsan eğer önce o içine sinmeli derim hep ben.Sahiden de öyle zaten aksi takdir de ya olmaz ya da hoş olmaz...Yıllar var ki bir mücadele verdim durdum durmadan kaş göz kırpıp "hani yok mu bişey" diyenlere,şakayla karışık laf sokmayı marifet sayanlara,yaptım oldu diye çocuğunu reklam yapanlara,arkamı döndüğüm gibi "yazııııkkkk,yok yok kesin olmuyor bunların çocuğu" diye manidar senaryolar yazanlara karşı... Önceleri bir iki denedim "bakın şu an kendimi hazır hissetmiyorum" dedim, "yapmak değil bakmak mühim" diye kısa ve net bilimsel ve psikolojik açıklamalara giriştim ama baktım ki bu lafı anlayanlar anlamayanlardan bi hayli az sayıda kalıyor ve baktım ki ısrarla bu konu ile mücadele edenler şaka gibi insancıklar bende dedim madem öyle uy sende bunlara başladım önce şakaya çok da kafam atarsa dalgaya almaya...Dediğine,diyeceğine bin pişman olanlar olduysa da basın açıklaması yapmadılar :)Ama aralarında pes edenler ve ağzını bıçak açmayanlar da olmadı değil :)Neyse gel zaman git zaman bende karar verme olayını abartmışım sahiden :)
   Ama yine imdadıma blog sevdası yetişti.Ne zaman ki bloglarda bebelerini,çocuklarını  yazanları okusam "ahhh canım", "ayyy kuzum" , "akıllı kuzucummm" demeye başladım blogger dostların da beni "aaaa daha ne kadar bekleyeceksin" diye sıkıştırmaları aynı döneme denk geldi.Can ciğer kuzu sarması arkadaşlara kızamamak bi yana aklı başında olduğuna ve kimsenin işine karışmayacağına emin olduğum insanlar karışınca akla daha yatkın geliyormuş meğer durup bi düşünmek...Ama bana asıl duygusal darbe H...den geldi.Bi akşam "ben artık bi bebeğimiz olsun istiyorum galiba,sen ne dersin" dediğimde "ben zaten kaç yıldır istiyorum,ama mühim olan senin istemen" demesiyle sevinsem mi üzülsem mi şaşırdım. Naifdir benim eşim sırf benle ilgili değil her zaman önce karşısındakini düşünür.Önce ona uysun önce onun istediği olsun ister bana gelince bu huyu çoğu zaman aşırıya da kaçar ama pes yani be adam şu durumda da fikir beyan edilmez mi :( Çevremdekiler sorardı bana "eşin istemiyor mu" "ikinizde mi istyemiyorsunuz" falan diye bana garip gelirdi bu sorular biz oturup da sürekli evet olsun yada olmasın diye konuşmazdık ki...Üçüncü olayı ise hiç olmayacak yerde yaşadım.Rutin doktor kontrolünde,yeni bir doktoru tercih ettim ve benimle ilgili kayıt tutarken kaç yıllık evlisiniz deyince dokuz dedim gülümseyerek...Doktor dahi kaç çocuğunuz var deyince ( hoppala dedim içimden e be doktor sen de mi :) )  yok dedim ve muayene sonrasında gayet sevinçli çocuğunuz olması için bi sorun görünmüyor dedi bende gayet sakin biliyorum,bi sorun olması mı gerekiyordu ki diyerek yani sizde bu kanıdaysanız ben artık dışarda kimseye mana bulmayacağım dedim gülerek...
    Neyse gelelim asıl konumuza evet kesinlikle bi karar veriyorsanız ne ile ilgili olursa olsun önce içinize sinmeli...Evet biz beklenenden,umulandan kabul edilmiş(kime göre,neye göre bilemedim) standartlardan daha fazla beklemiş olabiliriz ama hiç pişman olmadım,olmadık.Öyle güzel geçti ki yıllarımız hatta her zaman demişimdir "istediğin zamanda olmayacak,uğraşıp duracak,doktor doktor gezeceksin" diye felaket tellallığı yapanlara;diyelim ki olmadı ne çıkar üzülür müyüm üzülürüm tabi ama arkadaş bu adamla bu yıllar nasıl keyifli,huzurlu geçtiyse bundan sonrası da elbet geçer.neyse nasibimiz göreceğiz derdim.Neyse felaket tellallarının umduğu gibi olmadı zaten rutin kontrollerime devam ettiğim için biyolojik bir sıkıntı ummuyordum ama hep diyoruz ya işte nasipten ötesi yok diye.Rabbim de bizim için doğru zaman olduğuna onay vermiş olacak ki çok beklemeden müjdemize kavuştuk :) Evet evet biz de BEBEKLENDİK :)

Ve tam da umduğum gibi psikolojik olarak da çok rahatım,çok hazırım.Tüm gelişmelere karşı sakinim,rahatım.Evhamlarım yok,paniklemiyorum.Ve o "hazır olmak da neymiş" , "kendini hazır hissetmek ne için ki" diye yorum yapanlara inat iyi ki,iyi ki diyorum...
    Artık biçok blogger dostuma sadece "ayy ne sevimli" , "neee tatllııııı" diye değilde tecrübeye dair yorumlar yazabileceğim bende :P
    Haberi aldığımız da çok deli çok çılgın tepkiler veririz sanıyordum ama gayet sukunetle karşıladık ikimizde...Yıllardır herkes bana takılırken bende anneme takılıyordum gör sen aşermeleri,bak sana neler edeceğim diye ama o da olmadı :) Çok hassasdır benim bünyem,bir rüzgar esse anında soğuk algınlığı enfeksiyonu oluşuverir,laf aramızda canım da çok tatlıdır :) Hala zaman zaman beceriksizliğim tutar da elimi yakar yada kesersem yemek yaparken ufff oldu modunda takılırım,canım orda toplanmış sanırım :) O yüzden korkuyordum bu hassas bünye bu ağır sorumluluğu nasıl taşır diye ama Allah dağına göre kar yağdırırmış ya hani yada insana bu mucizenin sabrını da verirmiş derler ya hakikatmiş.Elbette var sıkıntılarım,bulantılarım v.s. ama bir insan yeşeriyor içimde 1,5 cm ken dahi kalbi atan,4-5 cm ken bile elikolu beliren bir mucize...Yani az çok sıkıntılarını normal karşılıyor,evhama kapılmıyorum.Çok nazlı olmayı da uygun bulmuyorum aslında,bi ben değilim ya,bu mucizeyi taşıyan her kadında başlı başına bi mucize...Bu güzelliğe kavuşan herkes biraz sıkıntısını çekmiş elbet hele ki aynı anda dermanlı dermansız bir çok dertle başa çıkmaya çalışan anneler de var biliyorum.Onlar hem hastalıklarla boğuşup hem de bu sorumluluğu alırken bana sağlıklı halime şükretmekten başka ne düşer...Dediğim gibi tahminlerim gibi olmadı şimdiye kadar ki süreç,ancak yaşayanlar bilirmiş ancak yaşarken anlam verilebilirmiş şu hallere...Ve asıl yaşarken güzelmiş umutları beslemek...Gerçekten şimdiden evin neşesi haline geliyor ister istemez geleceğe dönük hayaller kurarken buluyorum kendimizi:) 

    Herkesin umutlarını besleyebilmesini ve hayallerini süslemesini istiyorum canı gönülden.
    İşte tam da bu yüzden dilime pelesenk ettiğim iki duam var...Rabbim dileyen herkese hayırla ve hayırlısıyla bu güzelliği nasip etsin ve umarım benim ve tüm anne adaylarınında hayırla ve hayırlısıyla,sağlıkla bu yolculuğu tamamlamasını nasip etsin...
   Müjdeyi sizlerle biraz geç de olsa :) tüm samimi hislerimle paylaşmış oldum :P  İlerleyen günlerde bu sürecin getirdiklerini de keyifle paylaşmayı umuyorum...

27 Mayıs 2013 Pazartesi

kayıpların hayatımıza ekledikleri...

Babamızın kıymetli bir dostunu yitirdik :(
bu yıl ne çok giden var...garip olansa değerli olanlar ve insanlara,insanlığa değer verenler yitip gider oldu.sanki Rabbim onlar gidince kalanlarla ne yapıyorsunuz bi bakın der gibi...
vakit iyi olana vaktinde kıymet verme vakti...vakit hala vaktimiz varken geride kalanlara önemli olduklarını hissettirme vakti...

her kayıp gibi bu kayıp da...hayata dair hayıflanmalarıma yenilerini eklerken ve hayata anlam katma isteğimi körüklerken...bir yandan da hiç tutmuyoruz sansak da hepimizin karaladığı bakkal defteri misali gönlümüzün hesap defterini de yırtıp attırdı yine bana.çünkü hayat sandığımızdan da kısa...çünkü hepimizin hata yapma hakları saklı yeter ki tekrarı olmasın :(

belki de "yarın ararım","haftasonu uğrarım","o tarafa geçersem kapısını tıklatırım" için geç kalmış olabilirsiniz...
dahası söylenecekleri söylememiş,sormak istediklerinizi sormamış,daha çok vaktiniz var sandığınızdan tüm konuşulacakları konuşmamışsınızdır muhakkak...her zaman olacaktır,her zaman keşke şunu da konuşmuş olsaydık demek için gerekçelerimiz vardır ama ne kadarını tüketsek pişmanlıkların,ne kadarını tez vakitte eritsek o kadarı kardır...
yeni bir sinema planı yaparsınız arkadaşlarınızla ama o an yıllar önce yanına kıvrılıp film izledikleriniz sizi beklemektedir...
ya da hafta sonu sahil kıyısında kahvaltı mı edeceksiniz dostlarınızla,afiyet olsun ama akşam telefonda yoğunluktan uğrayamadığınızı söyleyeceğiniz bir bekleyeniniz yoktur umarım...
çok sevdiği lokumlardan götürecektiniz o tontona ama avmleri gezmek daha cazip geldi değil mi?olamaz mı olabilir,olsun olsun,ilerde lokum getirenleriniz çok olsun :(
elbette hakettiniz tatili ve elbette seneye nasıl olsa gidersiniz memleketteki büyükleri ziyarete ve elbette orada sizi bekleyecek tüm görmek istedikleriniz siz gidene kadar...

hadi vakit kaybetmeyelim artık...
bir gönlü gülümsetirseniz , gönlünüz gülümser...




2 Nisan 2013 Salı

2 NİSAN DÜNYA OTİZM FARKINDALIK GÜNÜ...


OTİZM NEDİR?
Çocuğunuzda aynı yaştaki diğer çocukların davranışlarından farklı davranışlar 

gözlüyorsanız kaygılanabilirsiniz. Bu davranışların otizm belirtisi olabileceğini 

düşünüyorsanız otizmin ne olduğunu, sizi ve ailenizi ne şekilde etkileyeceğini bilmek 


isteyebilirsiniz.
Otizm, doğuştan gelen ya da yaşamın ilk üç yılında ortaya çıkan karmaşık bir 

gelişimsel bozukluktur. Otizmin, beynin yapısını ya da işleyişini etkileyen 

bazı sinir sistemi sorunlardan kaynaklandığı sanılmaktadır.
Sizin hatanız değil!
Otizme neler yol açar? Bugün için bu soruya verilebilecek en doğru yanıt Otizme

 nelerin yol açtığı bilinmiyor yanıtı olacaktır.
Otizmin anne-babadan kalıtım yoluyla geçmiş olabileceğinden kuşkulanılmaktadır.
 Dolayısıyla, bu yönde pek çok araştırma yapılmaktadır. Ancak, henüz otizmin

 geni bulunabilmiş değildir. Otizmin çevresel faktörlerle tetiklendiği düşünülmektedir.
Otizme her çeşit toplumda, ırkta ve ailede rastlanmaktadır. Dolayısıyla, bu özelliklerin
 hiç birinin otizmle ilişkili olmadığı kabuledilmektedir. Öyleyse, otizmin çocuk 

yetiştirme özellikleriyle ya da ailenin ekonomik koşullarıyla ilişkisi yoktur.
Yalnız değilsiniz!
Otizm, günümüzde rastlanan en yaygın nörolojik bozukluktur ve Hastalıkları Kontrol 
Etme ve Önleme Merkezi (Centers for Disease Control Prevention)'nin 2012 verilerine 
göre 88'de 1 görülme sıklığı vardır. Bu yaygınlık bilgileri Birleşik Devletler kaynaklı 
iken, ülkemizde otistik bozukluğun yaygınlığına ilişkin henüz yeterli bilimsel veri 
bulunmamaktadır. Otistik bozukluğun tüm ırklarda, etnik gruplarda ya da sosyal 
statüsü farklı gruplarda görülebileceği, ailenin gelir durumu, yaşam biçimi ve eğitim 
düzeyi ile otistik bozukluk arasında bir bağ olmadığı vurgulanmaktadır. Cinsiyetle 
ilişkili olarak alanyazında farklı görülme sıklığı bilgileri bulunmasına rağmen, ortak 

görüş, erkeklerde kızlardan daha fazla görüldüğüdür
Otizm tanısı alan çocukların çoğunda değişik derecelerde öğrenme güçlüğü ve zeka 

geriliği de görülebilir.
Otizm, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de son yıllarda adı çok sık duyulan bir
 özel eğitim kategorisidir. Otizm terimi, zaman içinde yerini, otizm spektrum 
bozuklukları (ASD - autism spectrum disorders) terimine bırakmıştır. Otizm spektrum
 bozuklukları, yaygın gelişimsel bozukluklarla (pervasive developmental disorders - PDD) 
eşanlamlı olup, ileri düzeyde ve karmaşık bir gelişimsel yetersizlik anlamında kullanılmaktadır.
 Otizm ise, bu şemsiye altında yer alan kategorilerden yalnızca biridir. Otizm spektrum 

bozukluğu kavramı ile ilişkili belli başlı olgular şöyle sıralanabilir;

  • Otizm spektrum bozukluğunun nörolojik nedenlerden kaynaklandığı sanılmaktadır. Otizm spektrum bozukluğu tanılı bireylerin önemli bir bölümünde (yaklaşık %35), beyindeki anormal elektrik hareketlerine bağlı olarak; nöbet, istemsiz hareketler, bilinç yitimi vb. nörolojik sorunlar da görülebilir.
  • Otizm spektrum bozukluğu bir ruh hastalığı değildir; ancak, belirtileri bazı ruh hastalıklarını çağrıştırabilir.
  • Yapılan bilimsel araştırmalar, otizm spektrum bozukluğunun çocuk yetiştirme özellikleriyle ya da ailenin sosyo-ekonomik özellikleriyle ilişkisi olmadığını göstermiştir.
  • Otizm spektrum bozukluğunun kalıtsal olabileceği yönünde bulgular vardır; ancak, buna yol açan gen ya da genler henüz bulunmuş değildir.
  • Önceki yıllarda otizm spektrum bozukluğunun görülme oranının 500'de bir olduğu kabul edilirken, son verilere göre, otizm spektrum bozukluğunun yaklaşık her 88 çocuktan birini etkilediği düşünülmektedir. Ayrıca, erkeklerdeki yaygınlığı kızlardan dört kat fazladır.
  • Sanıldığının aksine, otizm spektrum bozukluğu tanılı bireylerin çoğunda, farklı düzeylerde zeka geriliği görülür. Ayrıca, zeka testlerinde, belli alanlar, diğer alanlara kıyasla çok daha geri çıkabilir.
  • Otizm spektrum bozukluğu tanılı bireylerin pek azında (yaklaşık %10), çok güçlü bellek, müzik yeteneği vb. üstün özelliklere rastlanır.


Amerikan Psikiyatri Birliği'nin 2000 yılında yayımladığı kılavuza göre (DSM-IV-TR), otizm spektrum bozukluğu kapsamında beş ayrı kategori yer almaktadır:

  • Otizm (Otistik bozukluk)
  • Asperger sendromu
  • Atipik otizm (Başka türlü adlandırılamayan otistik/yaygın gelişimsel bozukluk)
  • Çocukluk dezentegratif bozukluğu
  • Rett sendromu




                       OTİZMİN BELİRTİLERİ ?


Otizmin belirtileri nelerdir?
Otizm, üç alanda sorunlarla kendini gösterir. Bu alanlar ve bu alanların 
her birinde 

gözlenebilecek belirtiler aşağıda yer almaktadır.

A. Sosyal İlişkilerde Güçlük
1. Başkalarıyla göz teması kurmakta zorlanmak
2. Arkadaşlık ilişkileri geliştirememek
3. Pek çok şeyi başkalarıyla birlikte değil de kendi başına yapmayı 

yeğlemek
4. Çevredeki kişilerin yaptıklarıyla ilgilenmemek; onlar kendisiyle

 ilgilendiğinde ise
kayıtsız kalmak

B. İletişim Zorlukları
1. Dil ve konuşma gelişiminde akranlarının gerisinde olmak ya da hiç 

konuşmamak
2. Başkalarıyla sohbet başlatmada ve sürdürmede zorlanmak
3. Bazı sözleri tekrar tekrar ve ilişkisiz zamanlarda söylemek
4. Çevresinde bulunan aynı yaşlardaki çocukların oynadığı oyunlara
 ilgi göstermemek


C. İlgi ve Davranış Takıntıları
1. Bazı sıra dışı konulara karşı aşırı ilgi duymak; örneğin, asansörlerin 

nasıl çalıştığı
2. Günlük yaşamdaki düzen değişikliklerine katlanamamak; örneğin, 
eşyaların yerinin 

değişmesi
3. Sıra dışı beden hareketleri yapmak; örneğin, sallanmak ya da 

çırpınmak
4. Bazı nesnelerle sıra dışı hareketler yapmak; örneğin, nesneleri 
döndürmek ya da 

sıraya dizmek.
Amerikan Psikiyatri Birliği, otizm spektrum bozukluğu içinde yer 
alan otizm 
tanısı için, çocuğun yukarıda sıralanan 12 belirtiden en az altısına 
sahip olmasını 
ve bu belirtilerden en az ikisinin sosyal etkileşim sorunları kategorisinden,
 en az
 birer tanesinin ise diğer iki kategoriden (iletişim sorunları ve sınırlı/yinelenen
 ilgi ve davranışlar) gelmesi gerektiğini ortaya koymuştur. Ayrıca, bu belirtilerden

 en az birinin 36 aydan önce varlığı da aranmaktadır.
Otizm spektrum bozukluğu şemsiyesi altında yer alan diğer kategoriler için
 daha farklı ölçütler söz konusudur. Örneğin, Asperger sendromu tanısı için,
 iletişim sorunları alanında herhangi bir belirti görülmemesi gerekmektedir.

destek için tık tık...



27 Mart 2013 Çarşamba

DÜNYA TİYATRO GÜNÜ KUTLU OLSUN :) demek yeter mi ki :(

Bugün 27 Mart...
Güzel ve iyi dileklerin havada uçuştuğu bir gün daha...



DÜNYA TİYATRO GÜNÜ veya DÜNYA TİYATROLAR GÜNÜ...

Esasen farkeder tabi, TİYATRO veya TİYATROLAR aynı anlamı taşımıyorsa da...Her ikisi de insanlara ne zamandır tiyatroya gitmediğini,tiyatrolara destek vermediğini,tiyatrocuların emeğini tv izlemek uğruna nicedir ezdiğini hatırlatıyorsa...varsın dileyen dilediği gibi kutlasın,dilediği gibi telafuz etsin ama yine havalarda uçuşan ve yazıldıktan hemen sonra unutulan kutlamalardan olmasın...

Öğrenciliğimizde gişelerin açılış saatini beklerdik,zaman zaman sıraya girerdik,bazen de dersten geç çıktığımız için ilk haftasında izlemek istediğimiz oyun için ancak 2 hafta sonraya hatta belki istediğimizden farklı bir sahneye bilet bulurduk...Cebimizdeki para yetmediğinde rica minnet ayırtmaya çalışırdık.Bazen az sayıda basılmış broşürlerden kalan olmazdı da; itiraf ediyorum tıpkı oyun sonrası afiş çaldığımız gibi bazen de duyuru panosundan broşür çalardık ama görevlilere de kendimizi ihbar ederdik:) Ama şimdi herşeyin kolaylaştığı şu günlerde teknoloji dediğimiz şey sadece sosyal medyadan ibaret değil...like etmenin ötesinde nimetleri de var teknolojinin...Yeni oyunların bilgisi de,oyunların içeriği de hatta onlıne biletiniz de bir tık ötenizde...

Eğer gerçekten emeğe saygı duyanlardanım diyorsanız ve tiyatro bağımlılığım, nikotin bağımlılığımdan aşağı olacak değil ya bir yada birkaç sigara parasını bir oyun izlemek için versem gözüme gelecek değil ya diyorsanız,ben sadece hava olsun diye gösteriş olsun diye değil sahiden severim tiyatroyu diyorsanız ...



Özel tiyatrolarda da , amatör sahneler dahil olmak üzere şahane çalışmalar var ama emek verenler o kadar çok ki burada hepsine yer veremeyeceğim için birini hatırlayıp diğerini unutarak emeğe haksızlık etmek istemedim ve bağlantı belirtemedim ama anımsadığınız bir tiyatrocunun peşine düşün,arayın araştırın kesinlikle bir yerlerde nefesini tiyatro için tükettiğini öğreneceksiniz çünkü sahnede nefes alırlarsa yaşamış sayılıyor onlar.Tanıdığım ve sohbet etme imkanı bulduğum bütün tiyatro emektarlarına bir kez daha hayran kaldığımı net olarak belirtmek isterim.Yorumlarınız da son izlediğiniz oyunlardan örnekler vererek Özel Tiyatrolarında isimlerini analım.Ne dersiniz?

Çocuk haklarını savunuyor görünüp en yakınınız da haksızlığa maruz kalan bir çocuk için bir şeyler yapmıyorsanız,hayvan sever gibi görünüp önünden geçtiğiniz yaralı bir kedi yada kuşu kenara dahi çekmiyor,masanızdan arta kalan yemekleri en yakındaki sokak hayvanlarına vermektense pervasızca çöpe atıyorsanız,emeğe saygı diye bağlantılar paylaşıp hala korsan yayınların peşinde koşuyorsanız ve tiyatroyu pek çok severmiş gibi yapıp birkaç bağlantı paylaşıp sonra bu hafta hangi dizileri izleyip hafta sonu hangi alışveriş merkezinde akşam edeceğiz planları yapıyorsanız kusura bakmayın ama sadece KENDİNİZİ KANDIRIYORSUNUZ !!! Bi an olsun,en azından kendinize dürüst davranıp evet ama ne yapmam gerek diyorsanız size göstereceğim adresler yine tiyatrolar olacak çünkü "kendi"nizi ancak orada bulabilirsiniz.Sahnedeki karakterler ben,sen,o dur çünkü...Olumlu,olumsuz bütün yanlarımızla hepimiz sahnede değilmiyiz,dünyanın tüm güzellikleri ile birlikte bütün sahteliği de tiyatro sahnelerindedir.Kişisel gelişim kitaplarında ve seminerler de ne olduğunu anlamaya çabaladığınız "farkındalık" orada sizi beklemektedir.Buyrun bu hafta burdan yakalım...







26 Şubat 2013 Salı

Sabahattin Ali...Sahaflar...Varlık Dergisi...Ve Beyazıt Devlet Kütüphanesi...

Sabahattin Ali...
Daha ortaokula adım attığım zamanlarda başlamıştı sahaf dükkanlarına sevdalanışım...O,sadece kağıt ve kitap değil hissiyatların ve nice fikirlerin de kokusunu aldığımı düşündüğüm bu dükkanların biz gençlere yansıması da bugünkünden çok farklıydı.Bizler internette değil kitapların ve o güzelim dergilerin içinde gezerdik bütün dünyayı ve sanal sohbet bağlantıları ile değil yazılan karakterlerle arkadaşlık eder,onlarla birlikte ağlar birlikte gülerdik.Hala hepsi geçmişten samimi bir dost gibi hatırıma gelir zaman zaman...ve o çocuk kalbime düşen efkarı da hissederim,kalbimin bir yumruk gibi sıkışması ile.Sevinmek nasıl "en" sevinmektiyse kuşkusuz üzülmek de "en" üzülmekdi o vakitler...
Sabahattin Ali'yi hayranlık duyduğum eski edebiyat dergilerini almaya çabaladığım zamanlarda tanıdım.Farklı dergilerin birçoğunda yazısına rastlıyordum.O zamanlarda internette araştırma yapma lüksümüz olmadığı için kütüphaneler de araştırma yapma keyfimiz vardı.Annemin o dönemlere göre gayet içerikli kütüphanesinde,okulun veya ilçenin kütüphanesinde araştırdığım bir şeyi bulamadıysam eğer annemle bana  Beyazıt Kütüphanesi'nin yolu görünmüş olurdu.Eğer istediğim kadar detay bulamazsam bir konuda asla içim rahat etmezdi,araştırdığım şeyin bir ödev olması da gerekmezdi,bir dergi de bahsi geçen bir yazar,bir programda bahsedilen bir mucit veya ders kitabındaki tarihi eser olabilirdi araştırdığım,ne büyük şans ki annem iştahlıca araştırmalarıma hep destek olmuş ve yol katetmekten hiç gocunmamıştır.Beyazıt Kütüphanesinin ihtişamı bir yana kesinlikle kendine özgü bir atmosferi olduğuna inanırım,her kapısından içeri girdiğimde büyülenişim ondandır belki de.Her kütüphane dönüşünde Sahaflar Çarşı sına uğrar ve asla elimiz boş  çıkamazdık.Eski yayınlar bulur ve koleksiyoncular misali almak için yanıp tutuşurdum,daha anneme doğru baktığım anda onay veren gülümsemesi mest ederdi beni.Yıllar geçtikçe kendimde gider oldum sahaflara...Ve yayınlar içinde en çok sevdalandığım eski dergi yayınları olmaya başladı.Özellikle Varlık dergilerini bulduğumda nasıl mutlu olurdum...Sanki çok bilinen yazarların o en eski yazılarını okuduğum zaman  karşılıklı divanlara kurulmuş bir şeyler karaladıklarını izleyen bir kuş sanırdım kendimi...Bazısı ilk kez karşılaştığım kelimelerle dolu olan bu yazıları öyle ahenkle okurdum ki,bilmediğim kelimelere durup bakmak o ahengi bozar sanır bir çırpıda okumaya devam eder ve o ahenkle kendimi yazıya kaptırmamın bilmediğim kelimelere rağmen cümleleri çözme gücü verebildiğini görürdüm.Tabii kesinlikle öğrenirdim sonrasında bu not aldığım kelimelerin anlamlarını ve cümlenin gelişi ile tahmin edebildiklerime rastladığımda kendimi pek bir bilmiş sanır,gülümserdim hemen.
İşte Sabahattin Ali'nin öykülerinin tadına bakmışlığım da bu günlere yansır.Gel gör ki okunmalı,bu da okunmalı,bu da okunmalı dediğim eserlerin arasına kimi zaman popüler yayınlardan merak ettiklerim,kimi zaman tavsiyeler,kimi zaman da eski yayınlara denk gelip aldıklarım girdiği için...Bu da okunmalı listem bitmemiştir her gün yenisinin eklendiği dimağımdaki bu listeyi bitiripte bu diyardan göçebileceğime de inancım kalmadı doğrusu.İşte bu yazının geri kalanı bir ihmalden doğan acı bir itirafdır,hayatına dair araştırma yapıp,bir şeyler bilecek kadar kendime yakın gördüğüm bu adamın hiç bir eserini (ki bilenler bilir maalesef o mükemmel kalem gereken kadar eser veremeden kağıdından ve kaleminden ayrı düşmüştür)okumadığımı farkettiğimde çok üzüldüm.

Sevdiğim bir arkadaşımın armağanı olan kitapların arasından Kürk Mantolu Madonna çıktığında çok sevinmekle birlikte bu hüznü de yaşamıştım beraberinde...Ve nihayet okudum onu...Bir kitap değildi okuduğum sadece,yine her daim benimle birlikte olacak,zaman zaman hatırıma düşecek insanlar eklenmiş oldu hayatıma ve çok mutluyum onları tanıdığıma...Maria Puder ve Raif Efendi ile tanışmadıysanız eğer naçizane tavsiyem en kısa sürede tanışmanızdır.İnsanların birbirine değer yüklerken ağır sorumluluklar yüklemeyi de adet haline getirdiği bu vakitlerde karşısındakine hiç sorumluluk yüklemeden saf ve temiz sevmek ve aidiyet duygusunu bir ömür ızdırapla taşımak neymiş göreceksiniz ve basit,dümdüz bir insan sanılan birinin dahi içinde ne fırtınalar ve ne karmaşık hisler barındırdığını görünce sanıyorum ki hiçbir insanın göründüğü gibi basit duygulara ve monoton yaşamlara sahip olmadığına bir kez daha yürekten inanacaksınız benim gibi...
Temayül...Nahvet...Tezlil...Tedai...Tecessüs...İnhisar...Tekasüf...Muhayyile...
kelimelerini telafuz etmeyi de sevdim anlamlarını öğrenmek de hoşuma gitti...Sizin en çok hangi kelime dikkatinizi çekti...

size belki de gözden kaçırmış olabileceğiniz bir sır...Eğer bir kelime araştırıyorsanız bence en güvenilir kaynak şüphesiz Türk Dil Kurumu - Güncel Sözlük tür.Aynı site içinde Bilim ve Sanat Terimleri,Ekonometri Terimleri,Zıt Anlamlı Kelimeler dahil olmak üzere birçok sözlükten faydalanabilirsiniz.Sözlüklerde işaret dili ile ilgili detaylar verilmesi güzel olmakla birlikte ayrıca Türk İşaret Dili sözlüğüne de yer verilmiş.

Ayrıca Beyazıt Devlet Kütüphanesi'nden bahsettik ya yazıda,İstanbul'da ikamet edenler siteden üyelik kaydı yapabilir ve bu üyelik bağlantısı ile gitmeden önce istedikleri yayınların ayırtılmasını isteyebilirler.Hafta içinden ziyade cumartesi günleri görevlilerden yayın istenemediği için cumartesi gidecek olanlar hafta içi istedikleri yayınları ayırttırabilir.Kütüphanelere ziyaretlerin azaldığı bu zamanda bir değişiklik yapıp ziyaret etmek isterseniz.Çalışma saatleri ile ilgili bilgiyi de paylaşayım sizlerle :)
çalışma Saatleri
Hafta içi: 08.00'dan 18.30'a kadar. (Depolar 18.00'a kadar açıktır)
Hafta sonu(Cumartesi): 08.00- 16.30'a kadar
Cumartesi çalışacak okuyucuların, çalışacağı yayını, hafta içi mesai saatlerinde ayırtmaları gerekmektedir.
(kütüphanede bizzat, yada web sitemiz üzerinden yayın ayırtma yapılabilmektedir.)
(Nadir eserler ve Osmanlıca eserler ayırtılamamaktadır.)
Fotokopi ve Cd çekim Hafta içi 16.00'a kadar açıktır.