11 Nisan 2012 Çarşamba

Zimbabwe Hatırası :))


Eşim geçen hafta Afrikaya doğru kısa bir iş seyahati yaptı.Zimbabwe yi çok beğenmiş:)hatta aldığı iş teklifini değerlendirmeyi düşünecek kadar:)ama bana sorarsanız,fazla uzak...dahası ancak etiyopya üzerinden aktarmalı gidilebiliyor:((hani artık ana kuzusu olamayacağımı idrak etmiş olsam da ha deyince gelemeyecek kadar uzağa gitmeyi göze alabilir miyim?işte onu zaman gösterecek...zaten birkaç gün seyahatin ahengine kendimizi kaptırıp,sonra olağan hayatımıza geri döndük:)bakalım işle ilgili gelişmeler neler gösterecek???
ama zimbabwe fotoları içinde en hatırlanır kare bu olacak sanırım.ikimizde bu resme bayıldık...maşallah yavrucağa,ne de güzel gözler öyle değil mi???


Zimbabwe tahminlerimden çok daha modern ve çok daha yeşilmiş...tabi ki bütün Afrikanın kurak ve açlık sınırında olduğunu sanmıyordum ama doğrusu sosyal statüsü yüksek bir yaşam biçimide ummuyordum.Bu iki resimde Zimbabwe hatırasında yerini alsın :))

sevgilerle...
Pınarpare

5 Nisan 2012 Perşembe

HUZUR DERSLERİ...

geçen yaz şirkette yıllardır planladığımız toplu izini uygulayabildik ama bayram tatili ile birleştirdiğimizden ramazan dönemine denk geldi bir kısmı...hal böyle olunca evde vakit geçirmek için de bahane oldu.ilk birkaç gün yazın neşesi konservelerle uğraştım,sonra dolapları indirdim.sonra tekrar tekrar temizlik yaptım yani evde kalınca ne yapacağımı bilemediğimi kanıtlamış oldum.ama beni gülümseten hatıralar ve bilgilerde ekledim kendime...
ben tv de pek izlemeye değer birşeyler bulamayanlardanım.pek tv açmam ama açtıysam da yılların alışkanlığı öncelikle TRT ye bakarım.bu izin döneminde TRT de Yamak Ahmet diye ramazan a özel hazırlanmış bir yapım yakaladım.mini dizi şeklinde bir arkası yarın:)ama yıllardır nadir şekilde keyif aldığım yapımlardan biri oldu.sade,net ve Osmanlıdan bahsettiği içinde alabildiğine renkli:)derseniz ki madem çok sevdin bahsetmen niçin bu zamana kaldı diye ben de size derim ki bakın bu zamana dek aklımda kalmış işte:))yani asıl niyetim bu yapımdan bahsetmek değildi.eminim bilenleriniz vardır ama malesef ben tarihe düşkün olmama rağmen bu diziyi izlerken öğrendim HUZUR DERSLERİ ni... (huzur dersleri için farklı tanımlamalar var nette gezinince.bunlardan birisi önceki cümlede yönlendirildiğiniz video.diğer bir anlatımınsa kaynaklarını beğendiğim için yazımın sonunda paylaşacağım sizinle eminim ilgi duyanlar severek okuyabilirler.bu toplantıların katılım günleri ve icra şekilleri ile ilgili farklı beyanlar bulunsada.beni cezbeden kısmı tertip edilen bu toplantıların huzur verdiğine inanılması ve Kuran ın neden bahsettiği ÖĞRENİLEREK DEĞER VERİLMESİ gerektiğinin herkese ilan edilmesi ) 
    ve içim burkuldu,daha önce öğrenmediğime hayıflandım.ama artık öğrendiğim için mutluyum:))ve herkese de bahsediyorum.bahsim şu sebeple...okumayı severim çok seven de tanırım,bilirim...bu okumaların arasında Kuran-ı Kerim e yer verilmesininde huzur verdiğine inanırım ama malesef arkadaşlarımızla sinema gecelerimiz,tabu gecelerimiz var da,sohbet,muhabbet bol da,ev içinde yada dışında türlü toplantılar tertip ediyoruz da meğerse Kuran dan bahsetmek için özel toplantılarımız yok.yani en azından bizim arkadaş grubumuzla ilgili durum bu...değilmidir ki ayetlerimizin içeriğini doğru şekilde bilmediğimizden birilerinin bize bilmişlik taslaması...değilmidir ki bizim önem vermediğimizi sandıklarından daha çok önemsiyor gibi davranmaları...neyse efkarın dibine vurdum yine:( o yüzden her perşembe toplanalım da ayetler üzerinde istişare edelim dedik.dedik demesine de bir türlü kısmet olmadı.karar verdiğimiz üç ailenin birinin olmasa diğerinin bir maruzatı oluverdi her hafta ve o vakitten bu vakite bu niyetimizi yerine getiremedik bir türlü.ben niyetlerin geciktirilmesi taraftarı değilimdir esasında ama bu duruma herşey de bir hayır vardır diyerek bakmayı uygun buldum ve başlayacağız hayırlısıyla...bu arada blogumda kategoriler oluşturmayı düşünürken ilk aklıma gelen de bu oldu.canımın içi deli annemin mutluluk derslerini kopya çektim düşünülmesin ki o taklit edilmeyi gerektirecek kadar başarılı artık ama:) (şimdi pınarımmm diye geçiriverir içinden:) )bahsettiğim gibi geçen yıldan beri aklımdaydı bu fikir hatta bir süre cuma günü dileklerimi bu şekilde ayet mealleri ile mail attım dostlarıma ama blog için şöyle geçti içimden:" bende her perşembe blogumda bir ayet meali paylaşayım.hatta gerekirse,uygunsa diyanetin tefsirinden bir pasaj ekleyeyim...bizimde bir huzur dersimiz olsun,hem de sadece ramazanda değil herzaman:))blog dostlarımla birlikte okuyalım,birlikte öğrenelim :)))neyse diyeceğim o ki...şu başa bela unutkanlık alıkoymazsa her hafta bir ayet mealini birlikte öğrenelim.biraz bencillik kokusu geliyor mu burnunuza:)zira ben sizlerle paylaşma bahanesi ile bir ödev edinebilmiş olacağım bunu kendime:)Huzur Dersleri nin tanımı yazının sonunda...ayrı bir başlık olarak da ele alınabilirdi ama yazının bütünlüğü bozulmasın ve keyif alacak arkadaşlarım ayrıca okusun diye yazının sonuna eklendi:)

sevgilerimle
Pınarpare

Ramazan Bereketi "Huzur Dersleri" 
Osmanlı sultanları, devletin kuruluş yıllarından itibaren bir yandan ülkeler fethederken diğer yandan da ilmî ve kültürel faaliyetlere ehemmiyet verdiler. Bu maksatla medreseler açılmış, devrin büyük âlimleri İstanbul'a getirilmiş, kütüphaneler inşa edilmiş, ilim adamlarının rahatça çalışabileceği ve ilim üreteceği bir ortam hazırlanmıştır.


Osmanlı sultanları bunların yanı sıra hem ilim dünyasını tanımak hem de ilim adamlarına hürmetlerini göstermek maksadıyla huzurlarında ilmî toplantılar düzenlemişlerdir. Bu sayede ilim adamları ile sultanlar arasında güzel bir diyalog zemini oluşmuştur. Bu zeminde ülke adına birçok olumlu proje ortaya çıkmıştır. Meselâ, Fatih döneminde açılan Sahn-ı Seman Medreselerinin kuruluşunda devrin ünlü âlimleri Molla Hüsrev ve Ali Kuşçu'nun fikirlerinden faydalanılmış, medresenin ders müfredatı da Ali Kuşçu tarafından hazırlanmıştır. Bu kurum, hem kendi asrında hem de sonraki asırlarda Osmanlı eğitiminin en gözde merkezlerinden biri olmuştur. 

2 Nisan 2012 Pazartesi

kızamık şekerini hatırladığınızı söyleyin bana :((

evet,evet lütfen kızamık şekerini hatırladığınızı söyleyin bana?bir ben değilim,değil mi?eskileri özleyen hatta yaşamadığı eskileri bile özleyen ve kendince bunları yaşatmaya çabalayan...eminim ki yalnız değilim ama önceki haftasonu annem gelmişti.nicedir yapmamıştık diyerek kızamık şekerinden su muhallebesi yaptık,eskileri yaadederek bi yandan:)))komşularım tatlıyı sever ama yapmayı sevmezler:) o yüzden ölçüyü bol tuttuk onlarada gönderdik.daha aynı akşam geldi biri "ben jöle sandım değilmiş nedir bu diye?" bende benim bildiğimi herkes biliyor sandığımdan kızamık şekeri yok mu,kırmızı şeker hani.hani lohusa şerbetide yapılır ya falan diye tarif etme derdine düştüm ki nafile.üç çocuk sahibi komşucum anımsayamadı şekeri:(birkaç gün sonra diğer komşumlada benzer bir kapı önü sohbeti oldu.dün akşam bir komşumla daha benzer bir kısa sohbet yaşayınca,üzüldüm.hakikaten üzüldüm...dedim ki yine benim halimden blog dostları anlarlar,yazayım dedim,bir içimi dökeyim...


yani dünya yıkılmadı belki ama düşünsenize sokağa çıksanız tiramusuyu,browniyi,sufleyi bilmeyen pek çıkmaz değil mi?ama kızamık şekeri anımsanmıyor,pelte yi yeni çıkan fransız tatlısı diye yuttursan yiyecekler de eski adetlerden desen burun kıvıracaklar diye korkuyorum.ne oluyor bize böyle???doğum hazırlığında kapı süsleri hatırlanırda lohusa şerbeti hatırlanmaz oldu.diş buğdayını hatırlayanlar yapanlar var da baby party ler kadar değil yinede galiba:((
sütlaç yapmayı bilmeyipde tiramusu yapan arkadaşlarım var.halbuki ne kolaydır ve ne de besleyicidir bizim sütlü tatlılarımız...aşureyi zor bulana neyse derim ama sütlacı zor bulup da çocuğunun eline danone tutuşturanı anlamıyorum.
evde yoğurt yapmakdan bahsedince ayyyy uğraşamammmmm diyor dostlarım ama şu zamanda her besin risk taşırken kimyasallar bebeleri kuşatmışken bari çocuğu olanlar niçin "zaten tamamen kurtaramıyorum yavrumu.bari hücre başına düşecek kimyasalı azaltayım demezler" :(( ya ben mi küçümsüyorum bu işi.siz deyin bana ne var ki yahu yoğurt yapmakda...hani tamam salça kaynatmak desen anlarım,hadi konserve ile uğraşmam desen yine bir nebze ama ne var ki yoğurt yapmakda???
bir arkadaşımı bu hafta yoğurt yapanlar arasına dahil edeceğiz söz verdi bana dün:))ama ben geri kalanlarla uğraşmaya devam edeceğim:))
bilenler bilir henüz bir bebeğim yok benim.belki uzaktan davulun sesi hoş gelir diyenler de olacaktır ama Allah sıhhatli bir bebecik nasip eder ve bana da sıhhat verirse umuyorum bu uğraşlarıma devam edeceğim.ahkam kesme sanılmasın bu yazdıklarım,sadece içerledim.üzüldüm,kendi öz mutfağımızı unutuyor muyuz diye korktum,adetler,ananeler bi kenara mı atılıyor diye...çünkü biz evde bebek veya çocuk yokkende dikkat ediyoruz bu durumlara...ve biliyorum çoğunuzda bu güzellikleri sevenlerdensiniz e haliyle dilimden siz anlarsınız...
neyse tahmin ettiğim gibi sizlerle dertleşirken birazcık ferahladı içim:))

sevgilerle...
Pınarpare...