22 Ocak 2011 Cumartesi

bak şu rüzgarın ettiğine...

   Kapıyı anahtarla açmak...kendi evinin kendi kapısını kendi anahtarınla açmak...kapının eşiğinde tüm sıkıntıları,stresleri,kalabalığı,gürültüleri,hanımları,beyleri,mevkileri,kıdemleri bırakıp sadece sen olduğun ve huzurlu olduğun eve girmek...bazen öyle günlerimiz olur ki eve gidip o kapıyı açmayı iple çekeriz...gidip o kapıyı açarak huzura koşacağımızı biliriz.tüm o telefon trafiği,koşturma,detaylar,zamanla yarışma bir kenarda kalacak.pijamalar,bir fincan çay,dün akşam güzel bir yerde kalan kitap ve yanıbaşında halini bir bakışından bile anlayan bazen romanlardan fırladığını düşündüğün bir adam...
   bu hafta hergün ani planlarla ertelendi bu huzur toplantım; iş yemekleri,arkadaşlarla buluşma,aile ziyaretleri...akşamları hep dışardaydık,kendi atmosferinde eğlenceliydi herşey ama diyenler doğru demiş.insanın evi gibi yok...eşimle kural olarak belirlemediğimiz ama kendince zamanla kural haline gelen bir uykudan önce sohbetimiz var.eve saat kaçta gelmiş olursak olalım hatta sabaha yakın bir saatte bile gelsek,ya bir fincan çay ya da kahve eşliğinde sohbet ederiz.bu bazen bir fincan çay tükenene dek sürer bazen saatleri deviririz.sanırım hafif bir terapi olarak ruhumuzu dinlendiriyoruz,biraz dertleşiyor,biraz isyanları paylaşıyor,biraz da dedikodu yapıyoruz:)bunun bana ne iyi geldiğini haftayı tüketince farkettim.birtürlü atlatamadığım soğukalgınlığımda son çare antibiyotiklere düşünce,bu halin halsizliği ile yolların yorgunluğu da eklenince eve dönüşlerde bir çay içmelik daha dermanım kalmadı.uykuuuu diye inleyerek yatağıma koştum...



   dün işten çıkınca hem evime huzura koşmayı istediğimi hem de o an kapıyı açıp boş bir eve tek başıma girmek istemediğimi farkettim.bu bazen ne kadar özgürlükse bazen de yalnızlık niyeyse...kendimce şahane bir formül buldum .eşimin yanına gidecek ve iş çıkışı biraz yürümeyi teklif edecektim.hem sohbet açığımızı kapatacak hem de hafif esen rüzgarda dinlenerek yürüyecektik.gittim ve benden daha hasarlı olduğunu görünce bu haftanın ikimizede yaramadığını anladım.düşüncemden bahsedince yorgunluğun altından usulca gülümsedi.yürüdük ama ben o yorgunlukta sohbettense sessizliğin tadına varmayı tercih ettim onada yoğunluk sonrası bir nefes payı bırakmak için.o da birkaç kez konuşturmaya çalışsada sonunda aynı yolu seçti.
  rüzgarı hissederk yürüdüğümü farkettiğimde kendimi çoktan ona kaptırmıştım.sonra zaman zaman olan birşey oldu yine.rüzgarın yüzüme serin serin vuruşu beni back up misali taaa ne zamana götürdü.bir akşam üstü koşturarak Abdi İpekçi deki bir basket maçına yetişmeye çalıştığım an...yetişip o maçı izlemekten önemli birşey yoktu sanki:)bir anda o ana savruldum.o zaman ki telaşlar ve hezeyanlarla bugünküler ne kadar farklı aradan geçen zaman 12-13 yıl ama sanki o başka bir ömürdü bu zaman başka bir ömür gibi.her dönem farklı yaşanır elbet,her yaşın güzelliği başkadır lafınada inanıyoruz ama sonsuza dek sürer sandığımız ne arkadaşlıklar,ne hobiler,fobiler ne de ilgi alanlarımız aynı kaldı.sanırım bundan sebepdir ki o günlerden "beri" sevdiğimiz mekanlar,hiç kopmadığımız arkadaşlar,takip ettiğimiz yazarlar daha bir anlamlı gelir ve onlar hep vardır hayatımızda.yerini başkalarıyla değiştirenlere inat istikrarlıdırlar.hep gitmeyiz,hep görüşmeyiz ama bu daha anlamlılar her zaman "daha" anlamlıdır.çünkü onlar bazen bir kahvenin kokusunda bazen serin bir rüzgarda bazen gülümseyen bir ufaklıkta bazense bir klakson sesinde gizlidirler.her zaman vardırlar o yüzden "daha"dırlar...

2 yorum:

  1. hayırlı uğurlu olsuna geldim, huzur toplantılarını yapabildiğin sıcak sığınağının anahtarı yüreğin olsun dilerim.

    YanıtlaSil
  2. hoşgeldin:))
    bu ne güzel bir dilek,benim dileğimde yüreğin hep şen olsun...

    YanıtlaSil

"bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş..."